Travmalarla Başa Çıkmak: Psikolojik Dayanıklılığınızı Nasıl Güçlendirebilirsiniz?

Son günlerde üst üste yaşadığımız olaylar giderek daha kaygılı olmamıza, adalet duygumuzun incinmesine , kendimizi daha güvensiz ve incinebilir hissetmemize yol açıyor. Yangın, çocukların kaçırılıp öldürülmesi, 14 yaşındaki bir çocuğun akranları tarafından yok yere bıçaklanması, yaşanmış doğal afetler ve ardından kalanlar, yaşanabilecek doğal afetlerin getirdiği korkular derken olaylar saymakla bitmiyor. Olayların trajiklği kadar olaylarda sorumluluğu olan kişilerin gerekli cezaları almaması da ayrıca zedeleyici oluyor.

Psikoloji literatüründe ; deprem, sel gibi doğal afet ve yangın, savaş gibi insan eliyle meydana gelen felaketler, cinsel ya da fiziksel saldırıya uğrama, terör, çocuklukta yaşanan cinsel taciz ve tecavüzler, işkence görme, zorla kaçırılma, trafik kazaları, kayıplar gibi gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi içeren olayları gibi bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne yönelik durumları yaşaması; travma olarak adlandırılır.

Travmatik olaylar, yaşamı ,psikolojik ve fiziksel bütünlüğü tehdit ederken , kişinin dünyadaki yerini ve kendisi hakkındaki değerlerini de sorgulamasına neden olur. Bu olayları yaşadıktan sonra ; artık dünya eskisi kadar tekin , güvenli ve anlamlı, insanlar eskisi kadar güvenilir, dost ve yardımsever değildir. Kendimize olan güvenimiz , değerlerimiz de bir o kadar sarsılmıştır. Daha kırılabilir, incinebilir, tetikte, endişeli kişiler olmuşuzdur. Hayatın olağan akışı bozulmuştur bir kere, güçsüz ve çaresiz olduğumuzu, felaketlerin kolaylıkla bizleri de bulabileceğini görmüşüzdür. Aslında hala neler olduğunu da tam olarak anlayamıyoruzdur, olanlara inanamıyoruzdur.

Herkes tam olarak aynı şeyleri yaşamıyor olsa da benzer yaşanan şeyler var elbette. Yaşananları nasıl algıladığımız, kişisel özelliklerimiz, geçmişte travma yaşayıp yaşamama durumumuz , olayın şiddeti, başa çıkma becerilerimiz ve olay sonrası aldığımız sosyal destek ve gelişen durumlar, normalleşme sürecininin nasıl seyrettiği gibi faktörle ilişkili olarak travmadan farklı şekillerde de etkilenebiliyoruz.

Benzer olarak; çoğu kişi, en azından ilk başlarda şok hali, inanama endişe, üzüntü, aşırı sinirlilik, karamsarlık çaresizlik gibi duyguları yoğun olarak yaşıyorlar. Donma, hiçbir şey hissedememe ya da aşırı huzursuzluk ta olabiliyor sıklıkla. Bunlarla birlikte; unutkanlık, dalgınlık, dikkatini toparlayamama gibi durumlar da çok sık görülebiliyor. Genel bir tetikte olma ve güvensizlik hali, yaşananların sık sık akla gelmesi, hatta bazen hiç akıldan çıkmaması, kimi zaman da bu durumları konuşmaktan hatta düşünmekten kaçınma isteği olabiliyor. Fiziksel olarak ta pek çok şey yaşanabiliyor bunların yanında, var olan hastalıklar daha da kötüleştiği gibi, mide, baş ağrıları, çarpıntı, kap sıkışması, nefes alamam, gürültüye duyarlılık, iştah ve uyku sorunları da oluyor.

Kimimizin içine kapanıp kimseyle konuşmak istemediği, kimimizin teselliyi alkolde, sigarada aradığı, kimimizin kendini iyice işine gücüne verdiği dönemler bu dönemler. Bazıları ise hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Geleceğe ilişkin kaygılar çok artarken kayıpların ağırlığı, özlemler giderek çok ağırlaşıyor. Yaşam koşullarının normale dönmesi de uzuyorsa özlemlere, kaygılara, karamsarlık, umutsuzluk da ekleniyor.

Kayıpları fazla olanlar için bir diğer sorun da yalnızlık oluyor. Bağlandıkları insanların, nesnelerin kaybı her yaştan kişiler için ama öncelikle orta yaş ve üstü kişiler için depresif bir süreci başlatabiliyor.

Gençler daha çok belirsizlikten, gelecek kaygısından dolayı endişeli, gergin oluyorlar yaşadıkları travmanın etkilerine ek olarak.

Çocuklar ise daha çok ailelerinin gösterdiği davranışlardan etkileniyor olmakla birlikte; yalnız kalmaktan korkmaya, aileleriyle yatmak istemeye , daha çok çocuksu hareketler yapmaya , aynı şeyleri yaşayacağından korkmaya, kabuslar görmeye, tüm tehlikeli durumlara karşı duyarlı olmaya, huzursuz olmaya başlayabiliyorlar.

Biraz da bu sıkıntılarla nasıl baş edebiliriz konusunu konuşalım. Önce çocuklardan başlamak gerekirse; çocuklarımızla sık sık konuşmak ve onların duygularını ifade etmelerine izin vermek çok önemli. Çocuklarımıza açıklama yaparken yaşlarını dikkate alarak, anlayabilecekleri dilden uygun açıklamalar yapmak, sordukları soruları mümkün olduğunca cevaplamak, önce ne bildiklerini öğrenip sonra anlatmak çok yararlı olur. Böylesi olaylarda yaşayabilecekleri duyguları onlara anlatmamız da çok yardımcı olur. Bu dönemlerde kendilerini yalnız, çaresiz hissedebilirler, düzenlerinin bozulmasından rahatsız olurlar. Olanaklar içinde bir düzen sağlamaya çalışmak, güvende oldukları sürece yanlarında olmak ve onları sevdiğimizi hissettirmek çok rahatlayıcı olur. Oyuncaklar, yumuşak nesneler çok işe yarar.

Kendimizin başa çıkabilmesi için; öncelikle süreklilik ve bütünlük duygumuzu onarabilmek olabildiğince sosyal bağlarımızı güçlendirme yolun gitmeliyiz. Doğal afetlerden sonra bir araya gelmek, kazalardan sonra sorumlu insanlara karşı hukuki mücadele verme amacıyla birlikte hareket etmek, eski ilişkilerimizi gözden geçirip değerlendirmek, sevdiğimiz kişilerle birlikte olmak bu duyguların onarılmasına katkı sağlayabilir. Bu dönemlerde kurtarma çalışmalarında olsun, farklı mücadele platformlarında olsun birlikte hareket etmek, sorumluluk almak ta bütünlük duygusunu onarır.

Unutmamalıyız ki verdiğimiz tüm tepkiler, normal insanların olağandışı durumlar karşısında verdiği doğal tepkilerdir.

Bir başka önemli nokta da; fiziksel açıdan kuvvetli olabilmektir. Kuvvetli olabilmek için; kendini ihmal etmemek, iyi beslenmek, kendine zaman ayırmak, dinlenmek te önemli. Elbette koşullar elverdiği oranda yapılabilecek şeyler bunlar ama bu konunun önemli olduğunu aklımızda tutmamız gerekiyor, böylesi felaketlerde insan kendisini kolayca unutabiliyor, değersizleştirebiliyor.

Duygusal açıdan toparlanabilmek için; yakın gelecekte olabileceklerle ilgili bilgi edinmek, olabildiğince belirsizlikleri gidermeye çalışmak önemli. Buna rağmen bazı belirsizlikler devam edebiliyor, bu durumlarda da küçük hedefler, elde var olanlarla gerçekleştirilebilenlere yönelmek umut veriyor. Güçlü görünmeye çalışıp duygularımızı göstermekten vazgeçmek çok zorlayıcı olabiliyor, duygularına izin vermek, onları yargılamamak, hatta onları paylaşabilmek, anlayışlı olabilecek kişilerden destek almak cok yardımcı olacaktır.
Bu olayların kontrolümüz dışında geliştiğini ve değiştirmek için yapacak bir şey olmadığını , bu olayları yaşayan tek kişinin kendimiz olmadığını, böyle durumlar yaşandığında benzer tepkiler verildiğini, yaşanma olasılığının eskisinden daha az ya da daha fazla olmadığını bilmek te düşüncelerimizin toparlanmasını, bakış açımızın yeniden şekillenmesini sağlayabilir.

Yaşamaya tekrar dönebilmemiz, toparlanabilmemiz için; önceliklerimizi gözden geçirebiliriz. Sevdiğimiz kişilerle ilişkilerimizi derinleştirirken, hoşlanmadığımız kişileri, durumları yaşamımızdan çıkarma yoluna gidebiliriz. Umudumuzu diri tutabilmek için; sevdiklerimizle bağlarımızı güçlü kılmak, mücadele edebilmek, hedefler belirleyebilmek, sorumluluk almak ve böylece kendini yeterli hissetmek yararlı olacaktır.

Boş umutlar, “her şey güzel olacak” “en azından sen hayattasın “ gibi güvenceler vermek yeterlilik duygusunu azaltabilir. Yaşadıklarının anlatılmaya zorlanması sakinliği azaltır, , insanlara neler hissedeceğini dikte edercesine söylemek ise kendine güvenlerini, yeterlilik duygularını zedeleyebilir. Kilerin dini inançları, gelenek, göreneklerine yönelik yargı içeren cümleler, açıklamalar da rahatsızlık verebilir. Tutulmayacak sözler, teselliler, boş güvenceler zaten karamsar olan kişiler için daha derin umutsuzluk gelişmesine neden olabilir.

Posted in Genel, Genel Bilgiler, Psikiyatrik Hastalıklar, Yazılar and tagged , , , , , , , , , , , .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir