Günümüzde ruhsal bozuklukların kesin nedenleri henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Eskilerde daha çok psikolojik nedenler ön planda iken, inceleme tekniklerindeki gelişmelere paralel olarak artık psikiyatrik bozuklukların biyolojik nedenleri konusunda daha çok bilgi birikimi bulunmaktadır. Güncel bilimsel veriler psikiyatrik bozuklukların temelinde biyolojik etkenlerin önemli rol oynadığına işaret etmektedir. Bu anlamda, psikiyatrik bozuklukların bir güçsüzlük olarak görülmesi doğru değildir. Psikiyatrik bozukluklar sarılık, pnömoni, romatizma gibi diğer bedensel hastalıklara benzer ve güçsüzlük olarak görülmesi yanlış bir düşüncedir.
Biyolojik etmenlerin yanında; ailelerin yetiştirme biçimi ve anne ve babanın davranış örüntüleri ve diğer pek çok çevresel etmenin de ruhsal bozuklukların gelişiminde rol oynadığını gösteren pek çok kanıt bulunmaktadır.
Tüm bunlara ek olarak; yaşamı boyunca sürekli güçlü durmuş, herkese destek olmuş, pek çok olumlu özelliği barındıran ve çevresi tarafından “güçlü” olarak bilinene kişilerin de yaşamları boyunca çeşitli kereler ruhsal bozukluk yaşayabildiği görülmüş ve iyileşme sonrası bu kişilerin tekrar aynı potansiyellerine geri dönerek yaşamlarına devam ettikleri saptanmıştır.
Ruhsal bozuklukların bir kısmı iyi tedavi edilir ve düzelme döneminde doğru yaklaşılırsa, bu bozukluğu kendilerini geliştirmek ve olgunlaştırmak için bir fırsat olarak değerlendirebilir ve düzelmeyi takiben ayakları daha sağlam basan ve mutlu olmayı daha çok becerebilen bireyler olabilirler.