Kıskançlık, özellikle partner ilişkilerinde gündeme gelen, ancak, tüm ilişkilerde de az ya da çok yaşanabilen bir duygu… Kelimenin anlamına baktığımızda; üstün görülen kişinin üstünlüğünü çekememek, haset etmek, sevdiği /sahip olduğu bir kişinin başka kişilerle ilişkisine katlanmamak, onu başkalarıyla paylaşamamak olara açıklanabilir. Doğduğumuz andan itibaren kıskanmaya başlarız, her ne kadar adlandıramasak ta. Önceleri annemizi başkalarıyla paylaşmak zorundayızdır, sonraları aileye katılan yeni üyeleri, babamızı, akraba çocuklarını kabullenmek durumunda kalırız, ve belki de içten içe onları kıskanırız. Aile çevremizle başlayan sevilenler halkası genişleyip, arkadaşlar ,öğretmenler de devreye girdikçe kıskançlık sadece sevgiyi paylaşma sınırını aşar. Daha başarılı!, daha popüler olan, daha fazla ilgi toplayan kıskanılır, rekabet ortamlarında rakipler kıskanılır. Daha da sonraları yaşamımızda özel olabilecek ilişkiler dönemi başladığında kıskançlık daha da artabilir . Bizim için önemli- özel olan kişiler, sevgililerimiz, eşlerimiz, iş arkadaşlarımız ve hatta bazen çocuklarımız. Her biri için değişik zaman ve biçimlerde kıskançlık duygularına kapılabiliriz.
Kıskançlık kavramı; toplumlardaki düşünsel değişimlere paralel olarak anlamı değişen bir kavram. 14.yyda, şevkin, gayretin,bağlılığın, sadakatin, değer vermenin doğal bir parçası olarak kabul edilen kıskançlık; modern toplumlarda bir hastalık, yetersizlik, aşağılık, kişisel gelişmemişlik göstergesi olarak adlandırılmaktadır. Bağlılık, sadakat, verilmiş sözler artık eskisi kadar önemsenmemekte, insanlar kendi haklarına, özgürlüklerine inanmakta ve bireysel yaşamı tercih etmekte ve belki de çaresizliğini, yalnızlığını ve hatta ölümlülüğü unutabileceğini düşünmekte.
Neden kıskanırız?
• Kendi değerimizden, kimliğimizden emin olamadığımızda veya bir şekilde değer kaybettiğimizi düşündüğümüzde,
• Kendimize güvenemediğimizde,
• İlişkimize yeterince sahip çıktığımıza dair kuşkularımız olduğunda,
• Karşımızdaki kişiyle herhangi bir konuda rekabete girdiğimizde ya da öyle olduğunu düşündüğümüzde,
• Sevdiğimizi/partnerimizi kaybetme endişesi duyduğumuzda, içimize böylesi bir korku- kuşku düştüğünde
kıskançlık yavaş yavaş boy göstermeye başlar.
Ancak; kıskançlık herkesin aynı düzeyde yaşadığı bir duygu değil. Bazıları için her ilişkiye her boyutta taşınabilen ve ciddi sorunlara yol açabilen bir duygu iken, bazılarında böylesi belirgin hale gelmeyebilir.
Kimler daha fazla kıskanır?
• İlişkisi tatmin edici olmayanlar yada tatmin edici olmadığını düşünenler,
• İnsanlar tarafından önemsenmediğini düşünenler,
• İnsanların kendisine destek olmadığını düşünenler
• Yaşamdan memnun olmayı bilmeyenler,
• Yaşam ve insanlara güvenmeyenler
• Sürekli endişe- tereddüt içinde yaşamayı bir yaşam biçimi haline getirenler
daha kıskanç olma eğilimindedirler.
Kıskançlık, insanın içini kemirmeye başladıktan sonra giderek tırmanabilir ya da kontrol altına alınabilir. Kontrol altına almak; bazen bu tepkinin olağan olduğunu, ancak abartmak ve yaşamı zehir etmek gerekmediğini düşünmek, bazen de ortalıkta kıskanılmayı gerektiren bir durum olmadığını düşünmek, bazen de bu yarışta öne geçebilecek girişimlerde bulunmakla olanaklı olabilir.
Kıskançlık beraberinde pek çok duyguyu da getirir ve bu duyguların eşliğinde giderek artar. Eşini kıskanan biri bu kıskançlığı doğuracak bir olay olduğuna kendini inandırabilir. Bu durumun var olduğunu kabul ettiğinde ise, öfkelenir, kalbi kırılır, kendini mutsuz eder. Aklı hep öbür ilişkiye takılmıştır, başka hiçbir şeyle meşgul olamaz. Artık eşine güvenemediği gibi zamanla kendine olan güven,n, de yitirmeye başlayabilir. Eşine ve ilişkide bulunduğunu düşündüğü diğer kişiye karşı düşmanlık hissedebilir. Reddedildiğini, ihanete uğradığını düşündüğünde kendini ezik hisseder, hatta bazen beceriksiz hissedebilir. Zaman zaman ise neler olup bittiğini anlayamaz. Kendini suçlayabilir, ilişkiyi sahiplenemediğini, ilişki sırasında yanlış şeyler yaptığını düşünebilir. Artık cazip olmadığını, istenilmediğini, beğenilmediğini düşünebilir. İlişkisini, kendini tehdit altında hissedebilir, yoğun bir kaybetme korkusu yaşayabilir, yalnız kalacağından korkabilir, kendini boşlukta hissedebilir.
Bu duyguların nasıl tepkilere yol açtığına göz atarsak;
• Beğenilmediğini, cazip olmadığını düşünen eş cazibesini arttırmaya, eşinin ilgisini kendi üzerinde toplamaya çalışabilir.
• Aşırı şüpheci bir hal alabilir, sürekli eşini takip edebilir, ceplerini karıştırabilir
• İlişkideki bir sorun nedeniyle eşinin ilgisinin azaldığını düşünerek ilişkisine ve kendisine yönelebilir
• İhanete uğradığını düşünerek kabuğuna çekilebilir, yaşama küsebilir.
• Kıskandığı eşine karşı saldırganca bir tutum alabilir
• Kıskandığı eşinden sürekli güvence isteyebilir
Kıskançlık iş ilişkilerinde rekabete bağlı gelişiyorsa,
• Kıskanılan kişiyle yaşamak için kendi durumunu daha iyi hale getirmeye çalışabilir
• Her şeyden elini eteğini çekip “ben yapamıyorum” diyebilir, rekabet ortamını terk edebilir
• Kıskanılan kişinin ayağını kaydırmak için çaba gösterebilir.
Hepimizin yaşamında bir şekilde , bir zaman diliminde hissettiğimiz, ancak belki de belirgin olarak ilişkilerimizde yaşadığımız kıskançlık; ilişkilerin tuzu- biberidir aslında. Tuzu- biberi iyi ayarlanmış bir yemek çok keyifle yenilebilir, hep istenir, zevk verir. Ancak tuz- biber çok kaçarsa yemek yenilir olmaktan çıkar ve tercih edilmemeye başlanır. Önemli olan ayarı tutturabilmektir. Her ne kadar modern çağda yaşıyorsak da; halen “ seven kişi kıskanır” cümlesi değerini korumakta, dozunda yaşanan kıskançlığın ilişkiyi zenginleştireceği, güzelleştireceği düşünülebilmekte, hatta sevdiğini kıskanmayanın sevgisinden bile zaman zaman şüphe edilebilmektedir. Kıskançlığın uzantısında gelişebilen tacizkar davranışlar, şüpheler, ithamlar, incitici- yıpratıcı davranışlar ilişkiyi adım adım yıpratabilir, hatta sonlandırabilir. Bu ince ayarı tutturmak oldukça önemli, eğer korktuğumuzun başımıza gelmesini istemiyorsak …
Son olarak ta; hastalıklı olarak adlandırabileceğimiz kıskançlıktan söz edelim. Bazen kıskançlığın boyutları çok abartılı bir hal alabilir, kişi başka hiçbir şeyi düşünemez hale gelebilir , karşısındakinin tüm yaşamını kısıtlamaya başlar, hiçbir şey yapmasına izin vermez, yaptığı her davranışa çeşitli anlamlar yükler. Sürekli eşinin cebini karıştırır, telefonlarını kurcalar, takip eder, kendi düşündüklerini doğrulayacak deliller toplamaya çalışır. Hiçbir delil bulamazsa, senaryolar hazırlar ve hazırladığı bu senaryolara kendini inandırır ve hiçbir makul açıklamayı kabul etmek istemez, aks,i yöndeki delilleri kabullenmez. Bu durum artık hezeyan olarak adlandırılan bir durumdur ve en kısa zamanda tedavi edilmesi gerekmektedir. Düzelmediği hallede, ihanete uğradığına inanan kişi saldırganlaşabilir, kendine, eşine ve “öbürüne” zarar verebilir.
Kıskançlık duygusu; içimizde var olan, red etmememiz gereken, ayarında olduğunda kişiyi yarışmaya iten, ilişkileri zenginleştiren bir duygu. Ancak ayarı kaçtığındaysa, yaşamı bir cehenneme çevirebileceğini de unutmamak gerekiyor. Aynı zamanda abartılı kıskançlıkların bir hastalığın parçası olabileceğini ve dolayısıyla da tedavi edilebilceğini akılda tutmak önemli.