Farklı bir şehre gelin giden genç kızları pek çok sıkıntı bekliyor doğal olarak. Ev ortamı değişmiştir, kültür farklıdır, tanıdığı kimse yoktur, konuşacak kimse bulamaz, sıkıntılarını – yaşadıklarını kimseyle paylaşamaz, utanır-sıkılır. Evliliğe alışmanın sıkıntılarını yaşamanın yanında kendini çok da yalnız hissetmektedir bu yabancı şehirde. Kayınvalidesi, görümceleri, eltiler, kayınpeder ve eşin diğer akrabalarıyla çevrilip kalmış, ailesini çok özlemektedir.
Erkek tarafının özellikle de kayınvalide ve görümcenin baskıcı tavırları, çekememezlikler, eltiler arası dedikodular, anlaşmazlıklar, eşinin de henüz kendi ailesine yeni kurduğu aileden daha yakın olması ve hala onların sözlerine göre hareket ediyor olması gibi durumlar da söz konusu olursa bu yabancılık duygusu ve özlem genç gelini iyice çıkmaz bir noktaya sürükleyebilmektedir. Bir yandan bir eşi, bir evi nasıl idare edeceğini bilememek ve bunu sorabileceği, sıkıntısını konuşabileceği, yakın hissettiği kimseleri bulamamak; bir yandan eşinin ailesi tarafından baskı görmek veya olumsuz davranışlarla karşılaştığında eşinin onun tarafında yer almadığını hissetmek genç gelinin çaresizliğini daha da katlanılmaz hale getirmektedir. Bu durumda kendini ifade edemeyen kadın bazen vücut dilini kullanmakta ve geçmek bilmeyen ağrılar, mide şikayetleri yaşamaktadır.
Eşin ailesine hizmet etmek zorunda bırakılan yeni gelin bazı ailelerde adeta köle gibi çalıştırılıp dışlanırken şi de eviyle ilgilenmeyen, dışa yönelik biri olmaya başlayabilir. Evde oraya yabancı genç kadını yapayalnız, hiç tanımadığı kişilerle bırakıp kendisini tamamen dış dünyaya verebilir. Kısa zaman içinde de bebek dünyaya gelirse kadının dünyası iyice daralırken erkek iyice evden uzaklaşır. Artık kadın bu evlilikten bir şey anlamamaktadır, sadece çocuğu için katlanmaya çalıştığı bir durumdur. Kendini, sahipsiz, korumasız hissettiği için sessiz kalmak zorunda kalır. Gurbette olmanın verdiği gariplik ve sahipsizlik duygusu eşinin bu davranışlarına karşı koymasına da engel olmuştur. Hatta eşinin aldattığını biliyor bile olsa bazı kadınlar kendi memleketlerinde olamadıkları, ailesinden uzakta kendilerini sahipsiz hissettikleri için evliliklerini devam ettirmek zorunda hissedebiliyorlar kendilerini.
Erkek ne kadar anlayışlı, kadını sahiplenen, şefkatli biri olursa kadın ailesinden, memleketinden ayrı olmaya, evliliğe, kendisine yabancı hissettiği insanlarla birlikte yaşamaya ve bu insanlara ve bu kültürel yapıya uyum sağlamaya o kadar kolay alışabiliyor.
Eşler evlilik öncesi birbirlerini ne kadar çok tanıyabilirse evlilik sırasında uyumları da o kadar iyi oluyor, özellikle şehre yeni gelen gelin en azından eşiyle uyum konusunda daha az sorun yaşıyor. Erkek de eşinin yaşadığı sorunlara karşı daha anlayışlı ve daha yardımcı davranışlar içinde olabiliyor.
Gelin yeni geldiği bu şehre uyum sağlamaya, kendini geliştirmeye istekli olursa, halinden sürekli yakınmak yerine geldiği yerin güzelliklerini görmeye çalışırsa bu süreci daha kolay atlatabilir. Bazı kişiler daha tutucu, geleneksel olup, yeniliklere- değişikliklere oldukça kapalı olabiliyorlar. Bu durumda şehir ve dolayısıyla çevre, arkadaş değişikliklerine de çok zor uyum sağlıyorlar. Bu uyum zorluğu o kişilerin evliliklerini de olumsuz yönde etkileyebiliyor.
Erkeğin eşinin yeni geldiği çevreye, kendi ailesine alışması için zamana ve desteğe gereksinimi olduğunu bilmesi ve gerekli sabrı ve ilgi-sevgiyi göstermesi bu süreci hem kolaylaştıracak hem de hızlandıracaktır. Benzer şekilde erkek ailesi de yeni, gelini sahiplenir, kendi ortamlarına alır, kızları gibi davranır, bazı hataları olsa bile görmezden gelebilirse süreç düşünüldüğünden çok daha sancısız geçebilecektir. Kadın yeni içine girdiği bu kültürü öğrenirken ve hatta benimser, kurallarına uymaya çalışırken köklerinden koptuğu, kendi törelerini-adetlerini unuttuğu ve/veya unutturulduğu duygusuna kapılırsa bu konuda direnç geliştirebilir ve kendi tüm bu değerlere kapatıp bu değerleri öğrenmeyi reddedebilir.
Genç kadının yaşadığı tüm bu sıkıntı, çaresizlik, yalnızlık ve kendini ifade edebilmekte güçlük çekme tarzı sorunlar kaygı bozukluğu, depresyon, somatizasyon bozukluğu başta olmak üzere pek çok psikiyatrik rahatsızlığın gelişmesine neden olabilir.
Bu nedenle de;
- Eşler pek çok açıdan birbirine denk olmalı( düşünce yapısı-aile yapısı, dünya görüşü, yaşantı biçimi-ilgi alanlarındaki çeşitlilik)
- Mümkün olabildiğince ayrı evde yaşamaya tercih etmeliler(erkeğin ailesiyle birlikte yaşamamak)
- Karı-koca arasında ilgi-şefkat-sevgi ve saygı- güven olmalı ve her zaman korunmasına özen gösterilmeli
- Kayınvalide gelini rakibi gibi değil, olabiliyorsa kızı gibi. Bunu başaramıyorsa, en azından oğlunu mutlu edecek kişi gibi görmeye çalışmalı, kendinin de bir zamanlar gelin olduğunu hiç aklından çıkarmamalı, büyük olarak gelinin hatalarını hoşgörüyle karşılamalı
- Gelin ise kayınvalidesinin bir anne olduğunu, eşini onun büyüttüğünü aklından hiç çıkarmamalı, sevmiyorsa bile saygılı olmalı ve ondan öğrenebileceği şeyler olduğunu bilmeli, anne- oğul ilişkisini bozması halinde bundan en çok kendi ilişkisinin zarar göreceğini aklında dikkate almalıdır
- Gelinin sosyal ortamlara girmesine, kendisini ifade edebilmesine tüm aile yardımcı olmalı